Değersizlik Duygusu


Değersizlik Duygusu 

İçine doğduğu dünyanın gücüne ve doğduğu andaki çaresizliğine bağlı olarak, her insanın varoluşunda eksiklik duygusu vardır. Bebek olarak dünyaya gelen insan ‘normal’ bir çaresizlik içindedir. Çocukluk döneminde ise, güçlü yetişkinler arasında yaşayan güçsüz bir varlık olarak anılmaya devam eder. Sonraki yaşamı boyunca da bu eksikliği gidermek adına, daha önce kendisine egemen olan insanlara ve doğaya karşı üstünlük kurma ve kendisini kanıtlama girişimlerinde bulunur. Bununla da yetinmez kusursuz bir varlık olmaya çalışır.
Bahsettiğimiz bu eksiklik duygusu, toplum tarafından hoş karşılanmayan ve yüzleşmekten kaçınılan bir durum olarak karşımıza çıksa da, aslında bireyin gelişimi ve insanlığın evrimi için gerekli bir dürtüdür.

Değersizlik duygusu ise tanımladığımız eksiklik duygusundan çok farklıdır. İnsanı daha fazla iyi şeyler yapmaya ve yaratmaya güdülemediği gibi, bir kısırdöngünün yaşanmasına sebep olur. Bu duygu, bir insanın kendisini diğer insanlardan daha değersiz bir varlık olarak algılaması şeklinde tanımlanabilir. Temeli çocukluk döneminden gelir. Çocuğunu kendinden bağımsız bir birey gibi yetiştiremeyen ebeveynlerin yol açtığı sorunlardan sadece bir tanesidir. Bir çocuğa değer verilmemesi, onu kendine özgü hakları olan özerk bir varlık olarak tanımama anlamına gelir. Çünkü bir insana değer vermek, onun gerçeklerini anlamaya çalışmak ve onu olduğu gibi benimseyebilmektir.
Değersizlik duyguları yaşayan biri için diğer insanlar ya kendinden üstündür ya da aşağı; eşiti yoktur. Bazı insanları küçümser, çünkü onlarda kendisine benzeyen bazı özellikler görür ve bu insanları, hoşlanmadığı benliğini, kendisine yansıtan bir ayna gibi algılar. Ama bunun bilincine varamadığı için onları kendisinden daha değersiz bulur. Aslında başkalarını küçümseyen insan, kendisini de küçümseyen, dolayısıyla küçümsenmekten korkan birisidir.
Değersizlik duygusu yaşayan kişinin sergileyebileceği bir diğer davranış şekli de bazı insanları yüceltmektir. Bu durum, geliştirmiş olduğu gerçekdışı senaryoların bir sonucudur; bu, insanların kendisinin ulaşmak istediği görkeme sahip olduğu yanılgısından kaynaklanır. Öte yandan onlara karşı bilinçdışı bir düşmanlık da besler; çünkü varlıkları kendi yetersizliğini hatırlatır.
Değersizlik duygusu yaşayan bir insan, kendi değersiz varlığına tanımadığı hakları başka insanlara tanıma eğilimindedir. Ama değerli gördüğü insanlar yakın çevresinde bulunmaz çünkü onları değersizliğinin bir uzantısı gibi algılar. Kendisini reddeden kişilere önem vermesine karşılık, kendisini kabul eden kişileri küçümseyebilir. Ona göre, değersiz birini kabul eden bir insanın kendisi de değersizdir.
Değersizlik duygusu, ‘toplum normlarına uygun kimlik rolüne’ sahip olamadığını düşünen bireylerde sıkça gözlemlenebilir. Kendisini pozitif gerçekçilikle tanımlamayı başaramayan yani öz-güven geliştiremeyen bireyler, ne oldukları ve ne istedikleri gibi kişisel sorulara yanıt bulamazlar, yine bu sebepten toplumun beklentilerini benimseyerek ‘uyumlu’ kişiliklere bürünürler. Bir insanın ne olduğu ile ne olması gerektiği konusundaki tutarsızlığı değersizlik duygusunun doğal bir sonucudur.
Bir insan, varoluşunun getirdiği sorunlara güvenli ve gerçekçi bir biçimde yaklaşabiliyorsa, değersizlik duygusu yaşamaz. Yenilgiyi de başarı gibi yaşamın doğal bir parçası olarak kabul ettiğinden, karşılaştığı durumlardan ve kendisiyle ilgili gerçeklerden kaçmaz. Acı da verse, hoşlanmadığımız kendimizle yüzleşebilmeliyiz ve güçsüzlüğümüzü yaşayabilecek yürekliliği göstermeliyiz. Kendimizi tanımak için çıktığımız yolda değer ölçütlerimizi gözden geçirmeli ve yine seçtiğimiz bu değerleri önce kendimize vermekle başlamalıyız.

Kaynak: Engin Geçtan - İnsan Olmak 

Yorumlar