Şeylerin Dünyasında Özerk İnsan Olmak

Özerklik nedir? Neden önemlidir?
Özerklik, bir insanın seçimlerini dış etkenlerden ve şartlanmalardan bağımsız şekilde ve iç sesi doğrultusunda yapabiliyor olma özgürlüğüdür. Yaptığımız seçimlerin çok azı ender duyabildiğimiz iç sesimize aittir. Çoğu seçimlerimizi ise çeşitli uyaranlar aracılığı ile oluşan şartlanmalar sonucu gerçekleştiririz. Birinde etken olarak bulunurken, diğerinde edilgen olarak yer alırız. Hayatta edilgen olarak var olmaya devam ettikçe de içimizde bir türlü giderilemeyen boşluk ve anlamsızlık duygusuyla yaşamamız çok muhtemel olacaktır. 
Victor Frankl bu durumu ‘varoluş vakumu’ olarak adlandırmakta. Böyle durumdaki insan kendine ve dünyaya inancını yitirmiş gibidir. Özgür olduğu zamanlarda ne yapacağını bilemez, yapmış olduğu şeylerin anlamını sorgulayıp cevap bulamaz. Ne yapacağını bilmeyen insan ise genellikle ya başkalarının yaptığını yapacak ya da mevcut üst sistemlerin taleplerini karşılayan eylemlerde bulunacaktır. 
Özerk olmanın öneminden bahsederken benlik kavramına da değinmek gerekir. İnsanlar benliklerini ilişkiler içinde algılayabildiği için sosyal bir varlıktır. Çevremizle kurduğumuz ilişkiler kendimizi ve yaşadığımız hayatı tanımlayan nitelikler barındırır. Dolayısıyla yalnızlıktan hoşlanılmamasının temelinde benlik algılamasını kaybetme korkusu bulunur. Herhangi bir anda yaşamakta olduğumuz gerçekliğe, ancak bir ilişki içinde kendimizi anlayarak ulaşabiliriz. Özerk bir insan olabilmek ise olaylar ve durumlar karşısında bireyin kendisini ve sürdürdüğü ilişkilerini sürekli olarak sorgulaması ve tanıması şeklinde gerçekleşebilir. 'Ben kimim, ne yapmak isterim, amacım ne?'gibi sorulara tek bir kere cevap vermek yeterli olmayacaktır. Çünkü kim olduğumuz, ne yapmak istediğimiz ve ne gibi bir amaç taşıdığımız zamanla değişecektir. Bu nedenle kendini tanımaya sürekli olarak devam etmek de özerk bir insan olarak kalmanızı sağlayacaktır. Ne var ki özerklik bütünüyle bir çaba gerektirdiği için ideallerin, inançların, ideolojilerin tutsağı olup kendimizi içtenlikle ortaya koymaktan sürekli kaçınıyoruz.
Şeylerin Dünyasında İnsan
Daha önce de bahsettiğim gibi insan ancak kurduğu ilişkiler içinde kendini ve dünyayı anlamlandırabilir. Tarihteki ilk sosyal yapıların oluşmasıyla ve sözde uygarlaşmayla birlikte mülkiyet ve aitlik kavramlarının ortaya çıkmasının temelinde de insanın anlam atfetmesi yer alır. Temelde ilişkiler ‘ben-sen’ şeklinde ilerlerken mülkiyet kavramı ile birlikte artık ilişkiler ‘ben-şey’ ya da ‘ben-benim şeyim’ halini almıştır. Özerklik ile amaçladığımız, bu ‘ben-şey’ ilişkisinden olabildiğince arınmaktır. Kişi, benliğini diğer insanlara göre tanımlamaktan olabildiğince vazgeçmelidir. Kendimize dikkatle bakarsak, benliğimizi ne oranda başkalarının varsaydığımız beklentilerine göre oluşturduğumuzu görebiliriz. Kendimizi ‘kimlere göre ben neredeyim’ şeklinde değil de ‘bana göre kimler nerede’ şeklinde düzenlemek benmerkezcilik değil özerklik olacaktır. 
‘Ben- şey’ şeklinde yürüttüğümüz her ilişkide sahiplenme isteklerinin yarattığı bağımlılık, beraberlikleri tehdit haline getirecektir. Bu tehdit genelde bir tarafın benliğini yitirme olasılığını doğuracaktır. Çünkü 'ben-şey' üzerine kurulu bir ilişki içindeyken biz kendimizi anlamaya çalışmaktan kaçınıyoruz. İlişki içinde karşı tarafı değerlendirmeye çalışıp ona göre tepki vermekle sınırlanmış bir beraberlikte, kendi içimizde olanları algılayıp kendimizi olduğumuz gibi ortaya koyabilmemiz zaten mümkün değil. 
Kişinin özerk olabilmesi için kendine yönelmesi, kendini yine kendi içinde tanımlayabiliyor olması gerekir. Bu demek değildir ki kendini algılamaya yönelen kişi çevresine kayıtsız kalır. Asıl, yaşadıklarını algılayabilen kişi karşısındaki kişiyi de açık bir şekilde algılayabilir. Bu da kişilerin 'ben- şey' ilişkisinden 'ben- sen' ilişkisine yönelmesini sağlar. 'Ben-şey' ilişkilerinden tümden arınmanın da mümkün olacağını düşünmüyorum ama olabildiğince arınmak, gösterilmesi gereken bir çaba.

Yorumlar