Öz-bilinç
ve Öz-güven
Duygusal zekayı oluşturan en
temel unsurlardan biri öz-bilinçtir. Öz-bilinç, esasında, bireyin kendi
davranışlarına, bu davranışların sonuçlarına ve diğer kişilerin kendi
hakkındaki düşüncelerine odaklanma eğilimidir.
Bu, muhakeme gücüdür…
Kişinin kendi hakkında ve hayat hakkında yorumları, hayat deneyimlerini
algılayış biçimi öz-bilinçtir.
Bununla birlikte yaşadıkları
ve edindikleri tecrübelerle kişilerin kendi kimliklerini oluşturmaları, değer
yargıları oluşturmaları öz-bilinç kavramı altında yer alır.
Bu
öz-bilincin oluşumu erken çocukluk dönemine dayanmaktadır. Bakım veren ile
çocuk arasındaki tutumun, çocuğun kendini ve hayatı algılayış biçimini yüksek
oranda etkiler. Eğer bakım veren ile çocuk arasında güvenli bağlanma
gerçekleştiyse, çocuk yetişkinlik döneminde kendisini sevilmeye ve saygı
duyulmaya değer görür. Kendine ait düşünce ve yaşayış biçimi oluşturabilir ve
dışarıya bağımlılığı azdır yani öz farkındalığı gelişmiştir.
Eğer ki bakım
veren ile çocuk arasında güvensiz, kaçıngan veya korkulu bir bağlanma şekli
oluştuysa, çocuk yetişkinliğinde dışa bağımlı, kendisini sevgi ve saygı görmeye
değer bulmayan, hayatının merkezinde kendisi yerine bir başkasını koyan bağımlı
bir kişilik oluşturabilir. Bu birey kendi öz farkındalığını oluşturamadığı için
kendisini, başkalarının onun hakkındaki düşünceleriyle değerlendirir. Bu
nedenle çevresindeki insanları mutlu etmek kendisini mutlu etmekten daha
önemlidir. Çünkü kendisinin mutlu olmaya hakkı olmadığı gibi bir takım düşüncelere
sahip olabilir.
Öz-güven ise kendimiz ve yeteneklerimiz
hakkında pozitif ve gerçekçi bir anlayışa sahip olmamız anlamına gelir.
Öz-güvenin temelinde de çocukluk döneminden itibaren inşa edilen öz-bilincin
kişi tarafından ne kadar farkında olunduğu, yani kişinin kendisini ne kadar
tanıdığıyla ilgili düşünceler yer alır.
Kendinin
farkında olmayan yani öz-bilinci düşük bireyler dışarıdan gelen değer ve
yargılarla kendisini değerlendirdiği için kendisine ait bir öz-güven
geliştirememekte ve öz-güvensiz bir tutum sergilemekte.
Buradan
anlaşılacağı üzere öz-bilinç ve öz-güven arasında pozitif bir ilişki vardır. Bu
nedenle öz-güven geliştirebilmenin en başında kişinin kendisinin farkında
olması, kendini tanıması ve olduğu haliyle kendisini kabul etmesi gerekir.
Bulunduğu konum itibariyle kendisini kabul edebilen birey bu durumu kendi
isteği doğrultusunda yönetebilir. Bu süreci kendisi yönetebildiği için
öz-güvensizlik zamanla öz-güvene dönüştürülebilir.
Öz-güvensizliğin oluşmasının temelinde de kişi henüz kendisini tanımadan
ve ne yapmak istediğine karar veremeden bir başkasının veya toplumun
beklentilerini karşılamak zorunda hissetmiş olması yatar. Kendinin farkında
olmadan kendini gerçekleştirmeye çalışan birey bu süreçte bocalar ve kendisinin
yeterince yetenekli, başarılı veya zeki olmadığı yönünde düşünce kalıpları
oluşturabilir. Bu düşünce kalıpları tam tersi kanıtlanmadığı sürece değişmez ve
kişi kendi potansiyelini baltalamış olur.
Öz-güvenimizi nasıl geliştirebiliriz ?
Öz-güvenimizi
oluşturmaktan ve geliştirmekten söz edecek olursak süreç kişinin kendini
tanımasıyla başlar. Öz-bilinci yüksek kişi kendisinde
bulunan olumlu ve olumsuz özelliklerin farkındadır. Neyi yapabildiğini neyi
yapamadığını bilir. Bu nedenle öz-güveni yüksek birey olarak hayatına devam
edebilir, eğer ki ilerleyen
zamanlarda kendisinden uzaklaşıp
kişiliğiyle uyuşmayan beklentilere sahip olmazsa.
Bireyin öz-bilinci düşükse yani
öz-güven eksikliği yaşıyor ise süreç yine kendisini tanımakla başlar. Daha
sonraki aşamalarda kendisine karşı daha pozitif ve gerçekçi bir tutum
takınmalıdır. Hayatta ulaşılabilir hedefler koymalı ve dış uyarıcılara her
zaman açık olmamalıdır. Kendisinde olumsuzluklara odaklanmak yerine olumlu
taraflarına ağırlık vermeli ve şikayet etmek yerine harekete geçmelidir.
Öz-güven gelişiminin en çok fark edildiği nokta ise hayır diyebiliyor hale
gelebilmekte gözlemlenebilir.
Yorumlar
Yorum Gönder